7 Ocak 2020 Salı

Prairie Evleri ve Usonian Evleri

    1867-1959 arasında yaşamış Amerikalı (Wisconsin'de doğmuş) mimar, iç mimar, yazar ve eğitimci olan Frank Lloyd Wright özgün mimarisi ve yenilikçi stiliyle "tüm zamanların Amerikan mimarisindeki en güzel tasarımlarını" yaratmıştır. Organik tarzdaki mimarisiyle yatay çizgiler, kırma çatılar, sarkan saçaklar, yatay konumlandırılmış pencerelerle birlikte insan ve çevre felsefesini benimsemiştir. 1000'den fazla yapı tasarlayıp, 532 tanesini tamamlamış olan Wright iç mekan tasarımıyla ilgili geliştirdiği fikirle de mimaride önemli bir isim olmuştur.
Wright, tek fonksiyonlu mekan kavramını reddederek ortak mekanları bulunan ve birbirine kenetlenmiş, içiçe mekanlar tasarlamıştır. Ortak kullanımlı mekan fikrini Prairie House projesinde uygulamış ve uzun-alçak bina yaratarak yataylığı ön plana çıkarmıştır (bkz.aşağıdaki ilk resim). Prairie Evi ile Organik Mimari kapsamındaki konut projelerini, Lve T biçimleri konumlandırmış ve tuğla, odun, ahşap gibi basit malzemeler kullanmıştır. Prairie Evi sonrası daha düşük/ orta gelir grubu için Usonian Evi'ni tasarlamış; şehir, toplum ve tasarımlarını aynı paydada buluşturmuştur. "Usonian" ya da "Usonia" terimlerini "Organik" olarak adlandırmıştır. Usonian Evleri olarak tek katlı, küçük garaj-depo, L şeklinde, güneş enerjisiyle ısınan evleri tasarlamıştır. Natürel tasarımıyla estetik bir köken oluşturmuş ve 1950'lerin Amerika'sında çiftlik tarzı evlerin yaygınlaşmasına ön ayak olmuştur.
                                
Prairie Evleri



Usonian Evleri

Seagram Building

             Ludwig Mies van der Rohe’nin modernist mimari fikirleri doğrultusunda 1958 yılında New York’ta tasarlanan Seagram Binası aynı zamanda Mies van der Rohe’nin ilk gökdelenidir. Gökdelenleri ile meşhur Manhattan silüetine van der Rohe’nin bir dokunuşu olan Seagram Binası, 38 katlı bir ofis binasıdır.
                  Ludwig Mies van der Rohe, gökdelen mimarisi ile ilgili düşüncelerini şu sözlerle açıklamaktadır:
“Gökdelenler kendilerini, inşaat süresince kaba strüktür dokuları ile ele verir. Dev çelik örgü etkileyici gözükür. Dış duvarlar yerine koyulmaya başladığında, tamamen sanatsal tasarıma dayanan strüktürel sistem, anlamsızlık kaosunun ve entipüften formların arkasına saklanır. Bu eski formların sorunlarını çözmekle uğraşmak yerine, çok yeni sorunların niteliğinden yeni formlar geliştirmeliyiz. Dış duvarlar yerine bina iskeletini hafiflettiği için bugün daha kullanışlı olan cam kullanıldığında, yeni strüktür prensiplerini net bir şekilde görebiliriz. Cam kullanımı yeni çözümler getirir.”
                     Bu fikirler doğrultusunda, van der Rohe’nin kafasında bir modern gökdelen kurgusu vardır. Bu kurgu Seagram Binası ile hayat bulmuştur. Mies van der Rohe, Pritzker ödüllü ünlü mimar Phillip Johnson ile bir araya gelerek Seagram Binası’nı tasarlamıştır. Yapının giydirme bronz ve siyah renkli camdan oluşan cephe tasarımı, gökdelenin en üst noktasına kadar devam etmektedir. Bu cephe tasarımı, yapının üzerine oturduğu alanın geniş granit zemini ile birbirlerini tamamlamaktadır. 
                    Seagram Binası’nın en önemli tasarım detaylarından biri cephesi. Mies van der Rohe, istediği dış görünüşü sağlayabilmek için yapının cephesini oldukça detaylı bir şekilde tasarlamış. Gökdelenin cephesinde dikey olarak devam eden bronz elemanlar aslında taşıyıcı özelliğe sahip değil. Ancak mimar, bu bronz cephenin taşıyıcvı bir iskeletmiş gibi görünmesini istemiş. Mies van der Rohe her ne kadar süsten uzak, yalın bir mimari dile sahip olsa da yapının bu kısmında, bronz cephe elemanlarını bir süs parçası olarak kullanmış.
Lobinin üstündeki ofis alanlarının dekorasyonu Phillip Johnson tarafından yapılmış. Esnek kat planlarına sahip olan bu ofis alanları kullanım şekline göre değişiklik gösterebiliyor. Cephede kullanılan gri topaz cam kaplama sayesinde, ofis alanları zeminden çatıya kadar uzanan pencerelere sahip. Bu geniş pencereler, çalışma mekanlarının içine olabildiğince gün ışığı alınmasını sağlıyor. Gri topaz aynı zamanda ısı ve güneş korunumu da sağlamakta. 
                       

BARSELONA PAVYONU

              Barselona Pavyonu, 1929 Uluslarası Fuarı’nın bir parçası olarak Mies van der Rohe tarafından tasarlanmıştır. İlk olarak Alman Pavyonu olarak adlandırılan yapı, Almanya’nın I. Dünya Savaşı sonrasındaki karakterini yansıtmaktadır. Mies van der Rohe tarafından dünya üzerindeki modern mimari hareketin bir temsilcisi olarak tasarlanan yapının aynı zamanda savaş sonrası Alman ulusunun modern ve yenilikçi yapısını da yansıtması amaçlanmıştır.
               Mies van der Rohe için Barselona Pavyonu bir binadan başka bir şey değildir. Bu bağlamda Barselona Pavyonu, fuardaki diğer pavyonlardan ayrılmaktadır. Pavyon, fuarın karmaşık sanatsal varlığı içinde bir kaçış noktası, sakin bir mekan olarak tasarlanmıştır. Bu sayede, pavyon yaşanabilir bir mekana dönüşmüştür.
               Pavyon, Barselona şehrinin kısmen sakin bir bölgesinde bulunmaktadır. Traverten bir taban üzerine oturan yapı, kendisini içinde bulunduğu şehrin kaotik yapısından izole etmektedir. Barselona şehrinin karakterine aykırı olan bu karar, pavyonun vermek istediği sakin ve ferah ortamın sağlanması için verilmiş.
                Barselona Pavyonu, Mies van der Rohe tarafından üretilen bir ızgara sistem kullanılarak tasarlanmış. Bu sistem, yapının temelini oluşturan travertenin ve yapının içindeki duvar sistemini tanımlamaktadır. Yapı, üzerinde bulunduğu dar alan ile uyumlu olarak yatayda genişlemektedir. Pavyonun ufuk çizgisi ile yatayda kurduğu ilişki ve alçak bir tavana sahip olması, mekanın içeriden ve dışarıdan algılanma şeklini doğrudan etkilemektedir.
                 Yapının ‘alçak’ tasarımı, ziyaretçileri mimarın tanımladığı mekansal kullanıma itmiştir. Pavyona doğru ilerlerken, ziyaretçiler yapının dışında da etkisini gösteren alçak tavanın da etkisiyle pavyonun içine girmeye ve pavyonda dolaşmaya teşvik ediliyor. Yapının içinde alçak tavan ile birlikte çalışabilen duvarlar mevcut. Pavyonda gezildikçe, Mies van der Rohe’nin ziyaretçilere sunduğu ‘çerçeveler’ ile karşılaşılıyor. Dar ve alçak pavyonun içinden bu çerçeveler aracılığıyla adaha geniş ve ferah dış dünyayı izlemek mümkün oluyor. Pavyonun mimarisi kullanıcıları yapının içinde dolaşmaya  ve farklı mekanları keşfetmeye teşvik ediyor.
                 Barselona Pavyonu’nun en önemli mimari elemanlarından bir tanesi çatı ve tavan tasarımı. Alçak olarak tasarlanan tavan, pavyonun içinde asılı duran bir düzlem algısı yaratıyor. Bu havada asılı durma hissi yapıya ağırlıksız, serbest bir karakter kazandırıyor. Pavyonun çatısı, binanın içinde bulunan sekiz ince kolon tarafından taşınıyor.
                    







Walter Gropius'un Adolf Meyer ile birlkte tasarladıkları "Faguswerk" - Ayakkabı Fabrikası Binası (Alfeld-1911)

 

           

Faguswerk - Ayakkabi Fabrikasi Binasi

  • Adolf Meyer ile birlikte tasarlamislardir.
  • Modern mimarinin ilk orneklerindendir Fagus Fabrikasi. 
  • Modernizm akiminin yayilmasina onculuk etmistir. 
  • Yapinin tasariminda rektalinear yani dikdortgensel hacimler kullanilmistir. Yapının 3 kat boyunca uzanan cam cephesi mimarlik tarihi acısından devrim niteligi tasimaktadir.
  • Fabrikanin dıs tasarimi, icindeki faaliyetler kadar onemliydi. 
  • Binanin rektalinear hacmi boyunca devam eden tugla cephe, yapinin one cikan unsurlarindandi. 
  • Fabrikanin icindeki kosullari iyilestirmek icin, yapinin dis tasarimina onem verilmistir.
  • Fabrikanin en onemli ozelliklerinden biri ofis binasidir. Kompleksteki diger binalar ile karsilastirinca tugla cephe yerine cam cephe gorulmektedir. Bunu icinde betonarme kolonlar kullanarak cepheyi serbest hale getirerek basarmistir.
  • Binanin kenarlarindaki cam detayler hicbir tasiyici eleman kullanilmadan saglanmistir. 



Bauhaus Okulu Binasi
  • Tasarim okulu olmasi nedeniyle icinde egitim-ogretim hacimleri ogrenci ve calisanlar icin konut alanlari, oditoyum ve ofis alanlari bulunmaktadir. 
  • "Plan bir ruzgar gulu seklinde yerlestirilmis kutleler, arazi olceginde bakildiginda bolgenin cevresinde uretilen ucak pervanelerine referans veriliyor."
  • 3 kanattan olusmaktadir ve koprulerle birbirine baglanmistir. Kopru kisimlarinda atolye ve okul fonksiyonlari bulunmaktadir. Alt katlarda ise ofisler.
  • Yapinin geneli cam ile kaplidir bu nedenle binanin tasiyicilari bunu saglamak amaciyla cephenin gerisine cekilmistir. 


    Bauhaus Building planı ile ilgili görsel sonucu

    https://www.arkitektuel.com/dessau-bauhaus/

    Bauhaus Building kesit ile ilgili görsel sonucu

15 Aralık 2019 Pazar

BİR NEFES DEDE KORKUT OYUNU

     Sen işitirsen eğer kalbin diliyle, bütün canlılar; ovalar, ağaçlar, taşlar, kuşlar konuşur. En küçük ayrıntı görünür olur. Seherler ve geceler destan anlatır, sen işitirsen.
Havanın, toprağın, denizin, dağların, taşların, insanın dilinden anlamak kalbi duymaktır. Geçmişten bugüne birlikte yaşamın bilincini aktaran en kadim anlatılardır Kitabı Dede Korkut. Geçmiş, gelecek bugün bir olur, insan bir parçası...
Var olmanın hissiyatını o günlerden bugünlere aktardık biz de Dede Korkut’un bir nefesiyle.    


24 Kasım 2019 Pazar

Ergonomi ve Antropometri

                                                                    Ergonomi

"Fiziksel çevrenin insana uyumlaştırılması süreci" ne ergonomi denir.

İş yükü ve çalışma gücünün en iyi şekilde dengelenip, hem çalışanın sağlığını koruyan, hem de üretimin artmasını sağlayan insan – makine – çevre sisteminin başarılması için biyolojik bilginin anatomi, fizyoloji ve deneysel psikoloji alanlarında uygulanmasına ergonomi denir.

Ergonomi, kişisel çalışma bilimidir, insan organizmasının özelliklerin ve yeteneklerini araştırarak işin insana, insanın işe uyumu için gerekli şartları sağlar. İnsanların yeteneklerini fark etmesini ve etkili bir şekilde kullanılmasını sağlayarak insanın çalışırken aşırı zorlanmalar yüzünden yıpranmasını önler ve bu uyum sayesinde iş başarımını artırır.

Antropometri



Antropometri; insan vücudunun boyutları ile ilgilenen özel bir bilim dalı olup, Yunanca’da “insan” anlamında kullanılan anthropos ve “ölçüm” anlamında kullanılan metron kelimelerinden türetilmiş olup, antropometri, vücudun belli bölümünün hareketsiz durumu, ağırlık merkezi ve hacim gibi vücudun belli fiziksel özellikleri ve boyutları ile ilgilenen bilim dalı şeklinde tarif etmek de mümkündür. Başka bir ifade ile antropometri; insan vücut ölçüleri ve vücut hareketlerinin mekanik yönleri ile bu hareketlerin frekans ve sınırları gibi insan vücut özellikleri ile uğraşan bir bilim dalıdır. Tasarlanacak sisteme veya mekâna ilişkin kullanıcının gereksinim duyduğu donanımın, aygıtların, yakın çevresinin tasarlanmasında etkili olan, hareketli ve/veya hareketsiz durumda vücut ölçülerinin, kapasitelerinin bilimsel ölçüm metotları kullanılarak saptanması amaçlanır.

SAĞLAMLIK

                Bir yapının en görünür kısmı strüktürü yada onu ayakta tutan sistemidir. Mimarlar ve mühendisler çok az malzemeyle çok iş yapan yer çekimine meydan okur görünen strüktürler kullanmayı severler. her an yıkılacakmış gibi görünen kırılgan bir strüktüre bakarken duyduğumuz gerilim yapıyı taşıyan iskeletle gördüğümüz şey arasındaki yani ‘’fiziksel strüktür’’ ile ‘’algısal strüktür’’ arasındaki farklılığı sergiler .yer çekiminin etkisini ilk adımlarımızı attığımızda itibaren hissediyoruz.mimari strüktürün özü yer-çekiminin sürekli çekimine karşı nesnelerin yere düşmeyeceğinden emin olmaktır.mimarlık algımızın bir kısmı kuvvetlerin yapılarda nasıl ele alındığının bu empatik çözümlemesiyle uğraşmak zorundadır.bu yüzden atina daki panteon u gördüğümüzde biri diğerine baskın olmayan düşey ve yatay ögeler arsında kurulan özenli bir dengenin incelikli kuvvetler dengesini öne çıkardığını ve böylece yunan felsefesi idealini örneklendirir.

Dikme ve lento :
Strüktürün başlangıcı ister taştan,tuğladan.kerpiç yada balçık bloklardan,ister cam bloklardan yada başka değişik malzemelerden yapılmış olsun duvardır.duvarlarla çevrili oda da ışık ve görüş olmadığı için bu duvarın acıkması gerekir.bu açığın üzerindeki bloklar yada tuğlalar yer çekimine karşı desteklenmektedirler kirş ve bir kemer aracılığıyla yapılır.yukarıdaki duvarı taşımak için bir duvara yerleştirilmiş kirişe lento denir.

Kirişli sistem:
Arkeolojik ve antropolojik kalıtlarda ahşap yada bağlı papürüs kamıştan kolon ve kiriş sistemlerinin kullanıldığı görülmüştür.böyle bir sisteme kirişli sistem denir.

Konsol kiriş:
Kirişin kolonun ucunun ilerise uzatılması bir kolon kiriş ile sonuçlanır.

İlk taşıyıcı sitemler:

  • ·         Dorik sütunlar
  • ·         İyon düzeni
  • ·         Karint düzeni
  • ·         Çerçeveler
  • ·         Kemer
  • ·         Tonozlar
  • ·         Kafes kirşler
  • ·         Uzay kafesi ve geodezik kubbeler
  • ·         Kabuklar
  • ·         Asma srüktürZar(çadır) ve şişirilmiş strüktür

Prairie Evleri ve Usonian Evleri

     1867-1959 arasında yaşamış Amerikalı (Wisconsin'de doğmuş) mimar, iç mimar, yazar ve eğitimci olan  Frank Lloyd Wright  özgün mimar...